Ayrılık yılı ve hapis cezası: Aile hukukunda tanınan ayrılıkla ilgili temel hususlar
Aile hukuku, sözde ayrılık yılı olarak adlandırılan dönemin boşanma için belirleyici bir aşama olarak kabul edildiği özel koşulları düzenler. Bu bağlamda, eşlerden birinin hapis cezası çektiği durumda bu ayrılık yılının nasıl değerlendirileceği sorusu temel öneme sahiptir. Yargı kararları, salt fiili mekânsal ayrılığın yeterli olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Aksine, Medeni Kanun’un 1567. maddesi anlamında bir ayrılığın kabulü için belirlenen esas kriterlere uyulması gerekmektedir.
Ayrılık niyetinin varlığı – Her olay özelinde inceleme
Ayrılma isteğinin anlaşılır şekilde ortaya konulması
Zweibrücken Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin güncel kararına (6 Ocak 2022 tarihli, No: 2 UF 159/20) göre, eşlerden birinin hapis cezası çektiği durumda aradaki fiziksel mesafe istem dışı oluştuğu için tek başına ayrılık anlamına gelmez. Belirleyici olan, ayrılma isteğinin en azından eşlerden biri tarafından diğerine karşı kesin ve anlaşılır şekilde ifade edilmesidir. Bu, yargı içtihatlarında da yer alan temel ilkeye uygundur; masadan ve yataktan ayrılma iradesinin varsayılmayıp, açıkça belirtilmiş olması gerekmektedir.
Nesnel ve öznel koşullar
Kanun gereği, evlilik birliğinin sona ermiş olması ve en az bir eşin evliliğin bittiğini kabul etmesi gerekir. Bir eşin tutuklu olması durumunda, ortak yaşam genellikle otomatik olarak sona ermiş sayılır; ancak ayrılma niyetinin de ayrıca bir şekilde ortaya konması şarttır. Bu tür açık bir beyan veya kanıtlanabilir bir belirti – örneğin yazılı bir bildirim, net davranış ya da başka bir iletişim – olmadıkça, aile hukukunda ayrılık zamanı kesinleşmemiş olur.
Boşanma davasına etkileri
Ayrılık yılının başlangıcı ve ispatı
Aile hukukunda esas alınan ayrılık yılı, evliliğin sona erdiğini güvence altına almaya ve eşler arasındaki birlikteliğin kalıcı olarak kaldırıldığını sağlamaya yöneliktir. Ceza hukuku kaynaklı fiziki ayrılıklarda, ayrılık yılının başlangıcı konusunda ispat güçlükleri yaşanabilir. Açık bir ayrılma kararı yoksa, ayrılık yılı hukuken tutukluluğun başlangıcıyla otomatik başlamaz; bu süreç, diğer eşin ayrılık isteğinden güvenilir şekilde haberdar olduğuan itibaren başlar.
Tutukluluk bağlamında sorunlu durumlar
Tutukluluk hali, aile hukukuna ek olarak fiili birçok sorun da doğurur. Ayrılık deklarasyonları genellikle yazışmalar, telefon görüşmeleri veya ziyaretler aracılığıyla iletilir. Delillerin toplanması açısından, Trennungswillen’in belgelenmesine ilişkin, Medeni Kanun’un 1567. maddesine dayalı kriterlerin göz önünde bulundurulması tavsiye edilir. Ayrıca, ayrılma isteğinin eş tarafından öğrenilmesinden sonra da temasların sürdürülmesi ve uygun yaşam şekli ile evliliğin ‘canlandırılması’, ayrılık yılının başlamasının kabulünü zorlaştırabilir.
Yargı kararları ve pratikteki önemi
OLG Zweibrücken’in kararı, ceza hukuku kaynaklı mekânsal ayrılığın, aile hukuku açısından otomatik olarak ayrılık sayılmayacağını vurgular. Ortak yaşamın sona erdiğinin ve ayrılık isteğinin kanıtlanabilir net bir açıklama ile diğer eşe bildirilmesi şarttır. Bu yargı içtihatlarının ilkeleri pek çok aile mahkemesi davasında uygulanmakta olup, özellikle resmi boşanma koşulları bakımından büyük önem taşımaktadır.
Uygulama açısından önemi ve ek bilgiler
İlgili müvekkiller – ister iş insanı, ister yatırımcı ya da varlıklı özel kişiler olsun – için tutukluluk kaynaklı ayrılık yılı şartlarının değerlendirilmesi çoğu zaman karmaşık soruları da beraberinde getirir; özellikle mal varlıkları, şirket ortaklıkları veya vergiyle ilgili önemli hususlar olduğunda.
Ayrılık yılı ya da diğer aile ve boşanma hukukuna ilişkin hususlarda herhangi bir tereddüt oluşursa, yetkin bir hukuki destek almak tavsiye edilir. MTR Legal’in Rechtsanwalt’ları, müvekkillerini ülke genelinde ve yurtdışında haklarının korunması ve yasal çıkarlarının şekillendirilmesi konusunda yetkin şekilde temsil etmektedir.